–kumun yakıldıkça camlaştığını gören
çölün aşıldıkça aynalaştığını bilir..
git aynayı kanınla şenlendir
saray özleyen soytarının mekân methiyesinden yolla
aşkı asfaltın altına iten mimarın ruhu soylandı!
ama git sen
git!
(yürüdüler...
sonra üst üste duran taş.. sonra rehberinin sesini yitirmiş boyların tesellisi vah, taş işçileri! sonra doğarım durmadan, tırnaklarımda harç, ellerimde keser, eklemlerimde hep darp, ah darp izleri...
bildim ve dağıttım ümüğüme çöreklenen kent serserilerini. korkmam. varsa erkeklerine ağıtlanıp katlimi farz kılan kaldırım fahişeleri, vardır çölde bin kervan dönüşünden beri sırı kızıla bürümeyi
bekleyen katil. gidiyorum, ayna şenlen kanımla!
miras bıraktıkça ardımda, mermerlerle işaretli mezarların sepilediği evler, çeşmeler, anıtlar, çarşılar büyür, kamburumu katmerler ve devirir mülkiyetin haris batağına beni. kelamım boğulur kalır esaret mimarlığında, nasıl silerim sesime heveslenen bu leş izlerini!
konakladığım her yerde derimde yerleşik bir sancı. bir ten gerekti çıkınıma ama duramam, bilirim zindanlar çatılır kabuklarımdan, duramam göçün hikmetini unutturur ayyaşlar.
artık nefesimi tutup kibrimi besleyerek geçtiğim tüm semt ölüleri,
tonozlar, zamana tarih olmak için hazırlıyorlar kendilerini..
ey saçlarımdan put yontan ehli keyf marangozlar! derbentleri kandıracak bir sohbet bırakmaz mısınız hafızamda, bir söz...)
–atının akıtmasında çizilidir elbet süreceğin seyir
terinin aklındadır sığınacağın vaha...
Kitap-lık, mart-nisan 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder